16 Aralık 2011 Cuma

İstanbul’da Bu Haftasonu

İstanbul, söylerken bile içinin ne kadar dolu olduğu tartışılmasız. Gezmekle bitmeyen, gitmekten bıkmadığımız onca yer. İstanbul’da yaptıklarımıza etiket olan yerler vardır. Sabah kahvaltısı Hisar’da edilir, kahve Bebek’te içilir. Balık boğazda yenir. Rakı-balığın adresi ise ya Yakup ya da Refik’tir. Eğlence zaten Beyoğlu’nun her yerindedir. Bunlar hepimizin bildiği taraftır. Peki ya bilmediğimiz taraflar? Mesela hiç Çengelköy sahilde simit-çay ikilisini denediniz mi? Ya da Florya’da kahvaltı keşfine çıktınız mı? Canınız kumpir istediğinde illa ki Ortaköy’e mi gidersiniz? Ya da kokoreç dediğiniz de aklınıza Şampiyon mu gelir? Dondurmanın adresi Bebek dondurmacısı mıdır? Bunların hepsi aklımızda kalıplaşmış mekanlar. Kimini sevdiğimiz için kimine de ismini duyduğumuz için gidiyoruz. İstanbul’da bu kadar çok seçenek varken sürekli aynı şeyleri yapmak niye? Zaten gün içinde yeterince monoton geçen hayatımıza sırf tanıdıkları görmek için Bebek trafiği ve gürültüyü göze alıp Lucca’ya tıkışmak niye? Olayı maddi açıdan ele alırsak, yukarıda saydığım şeyleri yaptığınız zaman zaten yeterince para harcamış sayılıyorsunuz. Keşfetmek zaman ve imkân gerektirir doğru ama bahane gerektirmez. Eğer istekli ve meraklıysa her şeyi yapabilir insan. Hadi bu haftasonu kendinize bir güzellik yapın ve sabah kahvenizi Fındıklı parkında için, öğle yemeğini Cihangir’de bir esnaf lokantasında yemeyi deneyin. Akşam için eğlencenin rotasını Ahırkapı’ya çevirin. Ya da elinizde biranızla Caddebostan sahilinde ister kafayı ister müziği dinleyin. Ama keşfedin ve İstanbul’u her şeyiyle yaşayın. İyi Haftasonları.

22 Kasım 2011 Salı

KASIM’DA SERGİLER’DE NELER VAR?

İstanbul yazı ve sonbaharı müzik ve filmlerle geçiriyorsa kuşkusuz sergilerde kışa girdiğimiz şu günlerde en çok yapılan aktiviteler. Müzesi ve galerisi bol şehir İstanbul, Kasım ayında birbirinden farklı sergilere ev sahipliği yapıyor.

İstanbul’n dev sergisi Bienal’in ardından Pera Müzesi’ne gitmenizi tavsiye ederim. Osman Hamdi Bey ve Amerikalılar sergisiyle arkeoloji ve tarihin buluşmasına yakından tanıklık edebilirsiniz. Tarihimizin ilk arkeolog ve müze müdürü olan Osman Hamdi Bey, Amerikalı fotoğrafçı ve ressamlarla yaptığı çalışmaları şahane tuval ve fotoğraflarla anlatıyor. Sergide ayrıca yapmış olduğu kazı çalışmalarından örneklerde mevcut. Pera müzesinde bir diğer sergi, Sıretin Sureti sergisi. Eserler bienal ile yakınlık gösteriyor. Portlerin bir çoğunun adı isimsiz. Var oluş ve yok oluş, sabitlik ve değişimin üzerinden sürrealist ve kübizm sanatının yoğun olduğu sergiyi görmenizde fayda var.

Kasım ayının önemli etkinliklerinden biri, Salt Beyoğlu’nda devam eden “İstanbullaşmak” sergisi. 31 Aralık’a kadar açık olan sergide İstanbul’a değişik ve daha önce bakılmamış açıdan bakmak isteyenlerin görmesi gereken bir çalışma. İstanbul Modern’de uzun süredir devam eden Yeni yapıtlar yeni ufuklar sergisi de genç sanatçıların önemli çalışmalarından oluşuyor.

İş Sanat’ta 17 Aralık’a kadar bir başka sergi, Emre Eyüboğlu sergisi de görülmesi gerekenlerden. Genç kuşak ressamlarından Canan Gediz’in son dönem işlerini “Gelecek Program” adlı sergisini Rampa İstanbul’da ziyaret edebilirsiniz.
İstanbul 24- 27 Kasım tarihleri arasında farklı bir sergiye daha ev sahipliği yapıyor.Lütfi Kırda’da düzenlenecek olan sergide Türkiye’den ve dünyadan 550 sanatçıya ait 3.000 çağdaş eseri sergilenecek. Kasım sergiler açısından da dolu bir ay. Ajandanıza not edip gezip görmekte fayda var.

15 Kasım 2011 Salı

İSTANBUL’UN TÜRK KAHVELİ YÜZÜ

Türk kahvesi bana göre Türklerin keşfettiği en güzel şey. Nice Osmanlı ve dünya mutfakları gördü bu ülke fakat şüphesiz ki türk kahvesinin yeri tartışılmaz güzel olanı. Kaldı ki İstanbul bu anlamda en güzel türk kahvesi içmenin zevkini çıkaracak şehirlerin ilki. O kadar çok seçenek var ki adım başı cafe olan bir şehirde hakiki türk kahvesi içmekte zor.
Kahve makinaları çıktı yiğitlik bozuldu dercesine artık herkes makinalarla kahveyi yapıyorum sözüm kendime de dahil arada tabi  Biraz kökenine inmek gerekirse 14 yy’da Habeşistan’dan dünyaya yayılan bu mükemmel tat önceleri kahve meyvesinin kaynatılmasıyla yapılırken sonrasında kültüre dönüşmüştür.
1517 yılında Yemen valisi Özdemir Paşa türk kahvesini İstanbul’a getirmiştir. Tahtakale’de açılan ve tüm şehre yayılab kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanışmıştır. Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve çekirdekleri tavalarda kurutulduktan sonra dibeklerde dövülerek pişiriliyor. Asıl kahve pişirme kültürü bakır cezvelerde ve odun ateşinde ağır ağır pişirilerek yapılması gerekiyor. Ne yazık ki artık zaman, mekan ve teknolojinin bu kadar hızlı olması bu tip adetlerimizi parmakla göstereceğimiz birkaç yerde yapılabiliyor.
Sözü İstanbul ve türk kahvesiyle birleştirmişken, türk kahvesinin merkezine yani Piere Loti’ye uzanmak gerekir. Reisimiz Piere Loti kendi adını verdiği tepeye türk kahvesini getirerek nargilesiyle içermiş ve gelenek onun sayesinde yayılmış. Eğer Piere Loti’ye yolunuz düşerse mutlaka türk kahvesini içmelisiniz farkı kesinlikle göreceksinizdir.
Kadıköy’e gidenlerin bildiği bir diğer yer ise, Fazıl Bey’in Türk kahvesi. Bulunduğu sokakta bir çok beyefendi kahvecisi olsa da 1926’dan beri değişmeyen lezzettir Fazıl Bey’in türk kahvesi. Kuru kahveci Mehmet Efendi’de evlerimizin olmazsa olmaz türk kahvesindedir.
Sultanahmet’te bulunan edebiyatçılar kahvesinde bu anlamda doğru adreslerden biri. Kapalıçarşı atmosferinde de bedestende Türk kahvesi içmemek olmaz. 2000’li yıllara türk kahvesi damgasını vuran başka bir yerde Kahve Dünyası. Kahveden çok envari çeşit çikolata ve lokumlarıyla güzel olan yerin de en doğru adresi, Kabataş. Saydıklarım belki de az keşfedilmeyi bekleyen birçok yerin daha olduğuna eminim. Ama Türk kahvesini çok seviyor ve İstanbul’da yaşıyorsanız bu güzellikleri kaçırmayın. Şimdiden iyi keşifler, ziyade olsun 

16 Ocak 2011 Pazar

MADDE.1

2011’e çok güzel girdik gerçekten… Sessiz bir girişti heyecanlı ve bekleyiş içerisinde aslında toplum o kadar çok şeye şahit oluyor ki sanırım bu kadarınıda düşünemezdik daha doğrusu yasaklarla uğraşmamız gerektiğini. Sigara yasağını anladık tamam bir çok şey için gerekliydi başta uzlaşamsakta yavaş yavaş alıştık. Uzun bir sure geçti yerini 00:00’dan sonra rahat sigara içilebilen ortamlar aldı. Ne kadar istesenizde tarafları ikiye böldüğünüz an bir sure sonra bir tarafın pes etmesidir. Ve tabikide tamamen duygusal durumlar.


Başta deniz ve mehtap derken, düğün çıktı kapalı mekanlar çıktı ve bir içki yasağı türedi. Eskiden 18 yaş altındakiler sigara ve içki alamazlardı belirli tekel bayilerinden sonra sigara masum kaldı. İçkiyede göz yumuldu. Bir düşünmek lazım başta bir Tekirdağ'lı olarak söylüyorum. Kime anlatmaya çalışıyorlar acaba cemaateleri mi ya da ülkenin ekonomisini ciddi etkileyen alkol ve tütünün katkısını göz ardı ederek neyle bunu kapatmak istiyorlar? yoksa bu tekel eylemine de bir cevap mı? En önemlisi kaç kisinin bunları önemsediği, referendum havası yaratarak neyi çözümleyebildik ki. Şarabın ülkesi Fransa, vodkanın ülkesi Rusya ya da biranın ülkesi Almanya dediğimiz avrupa mı bizi ciddiye alacak? Sürekli kendimizi kapatıyoruz acaba nereye kadar? En sonuna kadar gitmek vardır ya en sonuna kadar zevksiz bir şekilde gidiyor türkiye. Bir madde daha ekliyor hayatımıza bir kötü muakeme.


Biz dışardan ancak teknolojiyi alıyor ve gelişiyoruz sebebi onlar değil ki zaten bizim ihtiyacımız var biz daha dışa bağımlı hale geliyoruz. Daha çok para akıtıyor ve harcıyoruz ama önemlisi bizim ortadoğumuz var kime ne sonuçta proje çizer dururuz batı kimin umrunda? Şimdiden sonrada büyük bir zevkle denizin karşı tarafındaki Yunanistan'a rakı içmeye gideceğim şerefine türkiye diyerek…